Kahvede her zamanki yerine oturmuş, her zamanki gibi günün gazetelerini okuyordu. Gazete okumaya kendini öylesine kaptırmış ki gazetelerin içerisine gömülmüş, dünyadan kopmuş vaziyetteydi. Selam verdim. O kadar dalmış ki selamımı hiç duymadı bile.
Omuzuna hafifçe dokundum. Neye uğradığını şaşırmış şekilde irkildi. Bana biraz şaşırmış biraz öfkeli halde baktı.
“Ne oluyor ya!” diyerek tepki gösterdi.
“Yok, yok bir şey. Sadece selam vermiştim. Duymadın.” böyle söyleyince kendini toparladı.
“Öyle mi? Kusura bakma ya. Gazetelere çok fena dalmışım. Eee ne yapıyorsun? Nasılsın bakalım? Gönül alır gibi soru sorunca ben de gülerek cevap verdim.
“İyiyim Allah'a şükür.”
“Sen nasılsın?”
“İyiyim. Sağ ol. Allah'a sonsuz şükür olsun nefes alıp veriyoruz.” böyle şükür içinde olması beni çok sevindirdi. Bunun üzerine bizi daha çok şükrettirecek ve sevincimize sevinç katan Ramazan'ın geldiğini söyleyeyim dedim.
“Ramazan geldi. Çok şükür olsun.” böyle der demez birdenbire suratı asıldı. Bana sinirlenmiş gibi baktı.
“Bırak şu mendeburu. Adını bile anma.”
Şaşırma sırası bana geldi. Aval aval yüzüne baktım. Ondan böyle bir hareket beklemiyordum. Koskoca rahmet, bereket ayı Ramazan’a böyle sözler söyleyip hakaret edeceğini hiç beklemiyordum. Dargın ve şaşırmış ses tonuyla
“Doğrusu sana hiç yakıştıramadım.” dedim. Kızgınlığı iyice artmış olacak ki bakışları sinirinden iyice gerilmiş bir hal aldı. Bir şey demeden öfkeli öfkeli bana bakıyordu. Halbuki Ramazan gelince daha başka biri oluveriyordu. Orucunu tutar, hayır hasenatını yapar, yardıma muhtaçlara ve herkese yardım ederdi. Ramazan hakkında hiç beklemediğim sözler söyleyince çok şaşırmıştım. Siniri geçmemiş hiçbir şey demeden öylece bana bakmaya devam ettiğinden ben konuşmamı sürdürdüm.
“Söylediklerini kulakların duyuyor mu? Ramazan, sevincimiz, gönül hoşnutluğumuz, rahmet, mağfiret, bereket ayı Ramazan, gönüllerimizin süruru, gözümüzün nuru, midelerimizin devası, evlerimizin neşe kaynağı, sokaklarımızın, caddelerimizin bayram yerine döndüğü ay Ramazan ayı, Ramazan geldiğinde, çoluk çocuk, ihtiyar genç, herkesi ayrı bir telaş, kalbinde, yüreğinde, sevdasında ayrı bir heyecan olur.”
Böyle Ramazan’ın faziletlerini anlatırken siniri, öfkesi geçmeye başlayıp yüz hatları gevşemeye ve hayret ifadesi belirmişti. Tam bir hayret içinde
“Sen hangi Ramazan’dan bahsediyorsun?” diyerek şaşkınlık ifadesiyle sordu. Şaşkın şakın yüzüme bakıp böyle sormasına ben de hayret ederek
“Bak bir de bilmezlikten geliyor ya! Hangi Ramazan’dan bahsediyorum tabi ki yarın gelecek Ramazan’dan. Oruç tuttuğumuz, mukabelelere gittiğimiz, sadaka fitillerimizi verdiğimiz, dostlarımızı, akrabalarımızı iftara çağırdığımız ve iftarına gittiğimiz, rahmet, feyzi ile birlikte Allah'a yakınlaştığımız, gönüllerimizdeki kaskatı kesilmiş kalplerimizi yumuşattığımız, günahlardan tövbe ettiğimiz, Kur'an okuyarak, Allah'ı zikrederek o Ramazan’ın hisleriyle kalbimizin titrediği Ramazan ayından bahsediyorum.”
Siniri tamamen geçti ve eskisi gibi gülümsemeye başladı. Neşeli bir tavırla
“Şöyle desene ya. Tabii tabii Ramazan’la aram çok iyidir. Ama ilk günler pek aramız iyi olmaz sonraki günler birbirimize alışırız, kaynaşırız pek güzel geçinir gideriz.” dedi.
“Nasıl, nasıl ilk günler anlaşamazsınız tam anlayamadım?”
“Bunda anlaşılmayacak ne var canım? Malum ilk günler açlık insanı biraz zorluyor. Tabi sigara var, tansiyon var, şeker var, kolesterol var, yani var oğlu var. Bu sebeple açlık beni bayağı sendeletiyor. İnanır mısın akşama eve kendimi zor atıyorum. Öyle susuyorum ki sorma gitsin. Şöyle bir dokuz on gün geçince vücudum kendini anca açlığa alıştırıyor, kendini dengeliyor.”
Kendisine Ben başka bir şey sormuştum Ben başka bir şey kastetmiştim ifadesini bürünerek gülümseyerek kendine baktın O da bunu anlamış olacak ki Niye öyle bakıyorsun Benim dediğim değil bir yanlışlık mı var dedi Ben de sesin hafifleştirerek Ramazan'la aran nasıl sormamdaki maksadım Ramazan'da nasıl ibadet ediyorsun Malum ramazan Kur'an ayı mukabeleleri gidiyor musun Kur'an okuyor musun Nafile ibadetleri yapıyor musun işte işte Ramazan'ı Ramazan gibi yaşıyor musun Ramazan'daki o rahmetten bereketten istifade edip Ramazan'ı doyasıya ibadetlerle yaşıyor musun Yani Ramazan'ı ibadetlerle aranı iyi tutuyor musun Demek istemiştim böyle söyleyince tam bir hayal kırıklığına ya da iyice bir Hayrettin Hadi hiç böyle bir düşünmememişliğin Hayrettin mi böyle bir bakakaldı ve donup donup Yüzüme baka karar ver ve gazetelerini okumaya başladı ben de hiçbir şey demeden yanından ayrıldım
Kendisine başka bir şey sormuş, başka bir şey kastetmiş ifadesine bürünerek gülümseyerek kendisine baktım. O da bunu anlamış olacak ki
“Niye öyle bakıyorsun? Benim dediğimde bir yanlışlık mı var?” dedi. Ben de sesimi hafifleştirerek
“Ramazan'la aran nasıl diye sormamdaki maksadım. Ramazan'da nasıl ibadet ediyorsun? Malum Ramazan Kur'an ayı, mukabelelere gidiyor musun? Kur'an okuyor musun? Nafile ibadetleri yapıyor musun?”
“Ramazan'ı Ramazan gibi yaşıyor musun? Ramazan'daki o rahmetten, bereketten istifade edip Ramazan'ı doyasıya ibadetlerle yaşıyor musun? Yani, Ramazan'ı ibadetlerle aranı iyi tutuyor musun? demek istemiştim.”
Ramazan hakkındaki düşüncelerimi söyleyince tam bir hayal kırıklığına ya da iyice bir hayret hali içinde
“Hiç böyle düşünmemiştim.” diyerek hayretten öyle bana bakakaldı ve donuk bir ifade ile yüz ifadesi ile gazetelerini okumaya başladı.diyerek hayretten öyle bana bakakaldı ve sustu. Biraz mahcup halde hiçbir şey demeden donuk bir yüz ifadesi ile gazetelerini okumaya başladı.
Ben de bu tepkisi karşısında kendisine hiçbir şey demeden yanından ayrıldım.
Mesut AKDAĞ
FACEBOOK YORUMLAR