Reklam
Mesut AKDAĞ

Mesut AKDAĞ

Serbest Köşe
[email protected]

Hayatın Yürüyüşü 

10 Ağustos 2023 - 20:11


Vaktin birinde bir adam, bir yola düşmüş. Başlamış yürümeye. Yürümüş, yürümüş, yürümüş, yürümüş... Dağlar, tepeler açmış, yürümüş. Ovalardan, nehirlerden, ırmaklardan geçmiş, yürümüş. Nice memleketler, devletler, milletler gezmiş, görmüş, tanımış, yine yürümüş. Karşısına geçilmez denilen okyanuslar çıkmış. O okyanusları geçmiş, yürümüş. Karşısına bin bir engeller çıkmış, yılmamış yürümüş. 
Bazen dümdüz, yemyeşil ovalarda rahat rahat, mutlu, sevinç içinde yürümüş. Bazen de çetin kayalıklarda bin bir zahmetle, hüzünlü, kederli yürümüş. Ama durmamış, vazgeçmemiş yürümüş. En sonunda bu yürüyüşünü sonlandırmış, durmuş. Şöyle dönüp bir arkasına bakmış ne kadar yürüdüm, ne kadar yol kat ettim diye. 
Bakmış bakmasına ama, görmüş ki; hani masallarda derler ya “Dere tepe düz gitmiş, bir arpa boyu ilerleyememiş.” İşte aynen bu masal tekerlemesi gibi o kadar yürümüş olmasına, ömrünü harcamasına, yıllarca yürümüş olmasına rağmen gittiği ancak bir arpa boyu kadarmış. 
Bu adamın yola çıktığı aynı zamanda bir başka kişi de onunla birlikte yürümeye başlamış. Yolları ayrı olmasına rağmen o da hiç durmadan yürümüş, yürümüş, yürümüş, yürümüş... Aynı şekilde dağları, tepeleri, aşmış yürümüş. Ovalardan, nehirlerden, ırmaklardan geçmiş yürümüş. Memleketler, devletler insanlar gezmiş, yürümüş. Okyanusları aşmış, yürümüş. Karşına çıkan bütün engellere aldırmamış, onları açmış yürümüş. 
Bu ikinci kişi de öteki gibi bazen düz, güzellikler içindeki ovalarda mutlu yürümüş. Bazen çetin, zor kayalıklarda zorlanarak üzüntülü şekilde yürümüş. Ve birinci kişi gibi yürüyüşünü sonlandırmış. Dönüp arkasına bakmış görmüş ki; aynı masal kahramanlarının 6 aylık yolu bir günde almaları gibi yürüdüğünden kat kat fazla yürümüş. Yürüdüğü zamandan daha çok vakitler geçirmiş. Yürüdüğü her anına bir hatıra, bir iz bırakmış, yürüdüğü yerler gerçek anlamını bulmuş. 
Şimdi diyeceksiniz, iki kişi aynı yollarda yürümüşler, aynı güzergahları geçmişler, birbirlerinin tıpkısını yürümüşler. Ama biri bir arpa boyu ilerleyememiş, yürüyüşü boş, neticesi bomboş bir emek ya da bir fiil olmuş. Diğeri yürüdüğünden fazla fazla yürümüş, yürüyüşünün emeği elle tutulur bir neticeye dönüşmüş. Yürüyüşünün her anı dolu dolu geçmiş. Bu nasıl olur diyebilirsiniz. 
İlk önce bu kişilerin yürüyüşün ne olduğunu açıklayalım. Bu yürüyüş hayattır. İnsan hayata gözlerini açınca hayatını devam ettirir. Hayatla yürümeye başlar. Yani hayatın kendisi zamanla akıp giden bir yürüyüştür. Bu hayat yürüyüşünde geri dönmek yoktur. Geri kalmak, durmak yoktur. Hep ileri daha ileri, daha ileri vardır. Ta ki gözlerimizi kapayıncaya son nefese kadar. Bu iki kişinin yürüyüşü de hayatlarıdır. Ömürlerinde geçirdikleri serüvenleridir. 
Birincisi hayatını esassız, boş bir şekilde tekdüze bir hayat olarak yaşamış. Yani bir gayesi, bir amacı, bir hedefi yok. Sadece günlük yaşamış. Düz ve yeşil ovalarda yani hayatın güzel anlarında sadece gülüp eğlenerek geçirmiş. Çetin kayalıkları yani hayatının en zor anları, bela musibet içerisindeyken ahlar, vahlar ve bin bir şikayetle geçirmiş. Sonunda hayat yürüyüşünü bitirdiği an olan öldüğünde sadece yaşadığı tükettiği kupkuru bir hayat kalmış. 
İkinci kişinin ise bir hedefi, bir gayesi varmış. Yürüyüşünü gayesi için yapıyor. Adımlarını bilinçli ve emin adımlarla attığı için yürüyüşünün her adımı bilinçli olduğundan gerisinde bir iz bırakıyor. 
Hayat, bir gaye varsa uğruna yaşanmışlıklar varsa bir anlam kazanıyor ve bir varlık olarak değer kazanıyor. Sadece bir gaye hayata anlam katmıyor. Bunun da ötesinde yani gayenin, hedefin bir amacın da ötesinde hayatı yaşadığımız her anını her nefesini büyük bir yaşanmışlıklara hatta sonsuzluğa çeviren etken imandır ve imani yaşayıştır. Bu iman bize en büyük gayemizi bizlere aşılamaktadır. 
Bu en büyük gayemiz aynı zamanda insanların ortak gayesidir. Bu ortak gaye, şu dünyayı geliş amacımız yani yaratılış gayemizdir. Cenabı Allah biz insanları ve cinleri kendisine kulluk ve ibadet yapmaları için yarattığını bildirerek (Zariyat 51/56) insanın yaratılış amacı insanın yaratılış gayesi Allah'a kulluk ve ibadet olduğunu açıklamaktadır. Kulluk ve ibadet ilk önce imandan geçmektedir. İman sahibi, Allah'ın sonsuz kudretine, Allah'ın bizi yaratıp bütün ihtiyaçlarımıza karşıladığına ve bizim her şeyimizle ona muhtaç olduğumuza iman etmiştir. Böyle bir iman, ibadeti kazandırır. İman ve ibadet olmazsa hayatımız boştur. Ne kadar yaşarsak yaşayalım isterse dünyanın her şeyini (makam, mevkii, mal, mülk) kazanalım sonuç bir hiçtir. Hayatımızı boşuna havanda su dövmüş olarak geçirmiş oluruz. “Onlar, iyi yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatında çabaları boşa giden kimselerdir. İşte onlar, Rablerinin âyetlerini ve O’na kavuşmayı inkâr eden, bu yüzden amelleri boşa gitmiş olanlardır. Bu sebeple biz kıyamet gününde onların (dünyadaki) amellerine değer vermeyiz.” (Kehf 18/104,105) ayetlerindeki gibi iman edip ibadet etmezsek bütün işlerimizin birikimlerimizin amellerimizin sonucu, hiç olur. 
Şu dünyada hayatına gözlerini açan herkes hayat yürüyüşünü yapmak zorundadır. Bu hayat yürüyüşü iki şekildedir. Biri yaratılış gayesini bilip Allah’a iman ve ibadet etmek. Diğeri yaratılışını bilmeden kulluk bilinci olmadan yürümektir. 
Bu iki yürüyüşten tercih size kalmış. Her şey gönlünüzce olsun. 
                                                                                                              Mesut AKDAĞ

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum