İstanbul’un meşhur semtlerinden ve yokuşlarından birisi de Vefa Yokuşu’dur. Vefa Yokuşu dik ve uzun bir yamaçtır. Merhum Mehmet Akif Ersoy'un kızının nikahına geç gelen bir hoca efendi mazeret olarak Vefa Yokuşunu çıktığını göstermiştir.
Vefa Yokuşu ismini bulunduğu Vefa semtinden almıştır. Vefa da Fatih Sultan devrinde büyük alim Ebu’l-Vefa Hazretlerinin burada yaşamasından dolayı almıştır. Hayatımızın mihengi, huzurumuzun kaynağı, iyiliğin simgesi olan vefa yani ahde vefanın hayatımızda tatbik edilmesi, çetin ve çeşit çeşit engellerle dolu aşılması zor bir yola sahip olmasından olsa gerek ki; Vefa Yokuşunun da sarp bir yokuş olması bu vefanın zorluğuyla bağlantılı olma ihtimali bulunmaktadır.
Vefa, ilk önce verilen sözü her ne pahasına olursa olsun yerine getirmektir. Ahde vefa bunu ifade etmektedir. Ahit, söz vermektir. Ahde vefa da sözünde durmaktır. İnsanın ilk ve en önemli ahde vefası, sözü “Allah’ın size olan nimetlerini ve “İşittik ve itaat ettik!” diyerek verdiğiniz kesin ve bağlayıcı sözü hiç hatırınızdan çıkarmayın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, sinelerde gizli tutulan bütün sırları hakkiyle bilir.” (Maide 5/7) Ayetinde anlatılan Allah’a verdiği sözünde durmasıdır. Fakat Allah’a karşı ahde vefanın zorluğunu ve birçok kişinin bunu yapamadığını şu ayet dile getirmektedir. “Onların çoğunda ahde vefa diye bir şey görmedik. Tam aksine, onların çoğunun büyük günahları açıktan ve çekinmeden işleyen yoldan çıkmış kimseler olduğunu gördük.” (A’raf 7/107)
Bu ayet ve açıklamaya göre daha elest bezmi dediğimiz halk arasında da kalu bela diye de bilinen ruhlar aleminde iken Allah’a “Rabbin Âdemoğulları’ndan -onların sırtlarından- zürriyetlerini alıp bunları kendileri hakkındaki şu sözleşmeye şahit tutmuştu: Ben sizin rabbiniz değil miyim? “Elbette öyle! Tanıklık ederiz” dediler. Böyle yaptık ki kıyamet gününde, “Bizim bundan haberimiz yoktu” demeyesiniz.” (A’raf 7/172)ayetinde olduğu gibi daha insan olarak dünyaya teşrif etmeden önce Allah’a inanıp ibadet edeceğimize dair ruhlarımız söz vermemiz asıl vefamızdır. Hayat sahibi olup dünyaya geldiğimizde en başta görevimiz Allah’a sözümüz olan ahde vefamızı yerine getirmektir.
Dolayısıyla vefa, insanın dünyaya gelip ilk nefesiyle birlikte başlamaktadır. Kişi, Allah’a olduğu kadar kendisine de vefalı davranmalıdır. İnsan elindeki nimetlerin değerini bilip onları gerektiği şekilde kullanması kendine yapacağı vefasıdır. Bu dünyadaki en büyük nimet de iman ve hayat sahibi olmaktır. Bu iki nimete sahip çıkarsa hem kendine hem de Allah’a olan vefasını yerine getirmiş olacaktır.
Vefa denince akla ilk gelen verilen bir sözü her ne pahasına olursa olsun yerine getirmek ve yapılan bir iyiliği asla unutmayarak iyiliği yapan kimseye vakti geldiğinde iyilik yapmaktır. Kısacası vefa, insanlara karşı daima iyilik üzerinde durmaktır. İyilik vefanın özüdür. İnsan ne kadar iyilik üzerinde olursa o kadar vefa sahibi olur. Tabi ki asıl iyiliği de kendine yapacaktır. Kişinin kendisine iyiliği nasıl olacaktır sorusuna şöyle cevap verelim.
Bu soruya iki türlü cevap verebiliriz. İlki; iyilikteki amaç, yapılan kişiyi mutlu ve huzurlu yapmaktır. Kişi, bu dünyaya gönderiliş amacı olan kulluğu yani Allah’a karşı vermiş olduğu sözü yerine getirirse kendisine iyilik yapmış olur. İnsan fıtrat üzere yaratılmıştır. (Rum 30/30) Fıtrat da Allah’a kulluk yani iman edip ibadet etmektir. Bu fıtrat üzere yaşayan insan mutlu ve huzurlu olacaktır. İşte kişi böylece kendisine iyilik yapmış olacaktır. Mutlu ve huzurlu olan yani kendine iyilik yaparak iyiliğin hazzını tadan kişi vefanın hayatımızın bel kemiği olduğunun farkına vararak daima vefalı olacaktır.
İkincisi ise; iyilik, toplumun kaynaşarak ayakta kalmasını sağlayan en büyük bağ ve iyiliği yapan ve yapılan kişilerin huzur ve mutluluk kaynağıdır. Bunu şöyle izah edelim; ayna güneş ışınlarını aksettirdiği gibi iyilik de iyiliğin güzellik pırıltılarını yapana ve topluma yansıtır, iyilik yapılan ne kadar sevinirse iyilik yapan da o kadar saadete ermektedir. İyilik yapılan iyiliği yapana daima saygı ve sevgi duyacak. Böylece vefa toplumda kendiliğinden sürekliliğini oluşturaktır.
İşte vefanın kaynağı ve sürekliliğini sağlayan ana unsur iyiliktir. “Yüzlerinizi doğu ya da batı tarafına çevirmeniz iyilik değildir. Asıl iyilik; Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitaplara ve peygamberlere inanan; malını sevdiği halde akrabasına, yetimlere, yoksullara, yolda kalan gariplere, dilenenlere, hürriyetine kavuşmak isteyen köle ve esirlere veren; namazı dosdoğru kılıp zekâtı ödeyen, antlaşma yaptığında sözünde duran; sıkıntı, darlık, hastalık ve şiddetli savaş zamanlarında sabredenlerin yaptığıdır. Kulluklarında samimi ve dürüst olanlar işte bunlardır; gerçek takva sahipleri de yine bunlardır.” (Bakara 2/177) ayeti de iyiliğin ne olduğunu anlatmaktadır. Bu iyilik başta iman, kulluk ve ahde vefadır.
Evet, vefa insanlığın ve medeniyetin en temel varlığıdır. Vefanın olmadığı yerde insanlıktan ve medeniyetten, iyilikten, güzellikten bahsedemeyiz. İlim, irfana dönüşmezse kötü emeller ve zulüm için kullanılmaktadır. İlmi irfana çeviren de vefadır. İlmi irfana dönüştürerek insanlık için kullanmayı aşılayan duygu vefa duygusudur. Vefa duygusuna sahip olmayanlar ilimde ne kadar ilerlerse ilerlesinler, ne kadar büyük teknolojilere sahip olursa olsunlar o ilmi ve teknolojiyi insanların faydasına değil, bilakis, kötü emellerine, menfaatlerine ulaşmak için kullanarak insanlığa her türlü kötülük ve zulmü yapmaktadırlar.
Bu vefa duygusundan yoksun olmamızın sebebi, Allah'a verdiğimiz sözden uzaklaşmamız veya o sözü unutmamızdan kaynaklanmaktadır. Allah'a verdiğimiz sözümüzü unutmamızın sebebi de nefsimizdir. Bizler bu dünyada nefsimizin hoşuna giden şeyleri yaparız. Hoşuna gitmeyen şeyleri de yapmayız. Nefsin hoşuna gitmeyen şeylerin içinde de en başta Allah'a elest bezminde verdiğimiz sözdür. “Ant olsun biz, İsrailoğulları’ndan kesin ve bağlayıcı söz aldık ve onlara peygamberler gönderdik. Fakat ne zaman bir peygamber onlara nefislerinin hoşlanmayacağı ilâhî buyruklar getirdiyse, o peygamberlerden bir kısmını yalanlıyor, bir kısmını da öldürüyorlardı.” (Maide 5/70)
Evet, vefa, önce kendimize göstermemiz gereken hayat mihengimizdir. Vefayı gerektiği şekilde kendimize uyguladığımız müddetçe başta Allah’a ve tüm varlıklara ahde vefa etmiş oluruz vesselam.
Mesut AKDAĞ
FACEBOOK YORUMLAR