Fetihten Öte
Daha bıyıkları terlememiş, sakalları belli belirsiz, hayatının baharında daha 21 yaşında, arkasında koca muhteşem, azametli ordusu, hemen yanında fethin manevi mimarları hocalarıyla büyük bir tevazu ile İstanbul’u fetheden büyük hükümdar Fatih Sultan Mehmet Han surlardan şehre girmektedir. Bizans halkı da bu muazzam komutanı ve orduyu biraz korku, endişe biraz da heyecan ve merak ile karşılamaktadır. Tabii hayallerinde İstanbul'u fethedebilecek padişahın ancak güçlü bir iktidar sahibi ve aynı zamanda gün görmüş olgun (ihtiyar) bir yaşa sahip olabileceğini canladırmaktadırlar. Bu sebeple 21 yaşında ve daha hayatının baharında olan Fatih Sultan Mehmet Han'ın padişah olduğunu tahmin edemezler. Yanında ciddi, vakarlı, mağrur duruşa sahip olan Akşemsettin Hazretlerini padişah zanneden halk ona sevgi gösterilerinde bulunarak çiçekler sunmaktadırlar.
“Hoş geldin, yaşa padişahımız, büyük imparatorumuz!” diyerek Akşemsettin Hazretlerine teveccüh ederek bağlılıklarını bildirmektedirler. Akşemsettin Hazretleri de mahcup bir şekilde gözleriyle Fatih Sultan Mehmet Han'ı gösterip “Padişah odur. Ona gidin ben değilim.” der. Halk bu sefer Fatih Sultan Mehmet Han'a yönelince, muhteşem orduları yöneten, aşılamaz denen surları aşıp fethedilmez denilen şehri fetheden, bir çağ kapayıp bir çağ açan ve en önemlisi de Peygamberimizin methine nail olan yüce padişah, İstanbul’u fethetmenin sarhoşluğunu, coşkusunu yaşarken mütevazılığını hiç kaybetmez ve der ki;
“Evet, sizin şehrinizi fetheden Fatih Sultan Mehmet benim. Ama beni yetiştiren, bana bu ilmi, bu kudreti, bu gücü veren hocamdır ona saygıda kusur etmeyin, çiçekleri ona verin. Hürmeti ve sevinci ona gösterin.” der.
Bu hadise, aşılmaz denilen surları aşıp fethedilmez denilen, sıkı sıkıya korunan şehri fethetmenin altında yatan bir şifreyi göstermektedir.
Sultan Fatih bu derin alçak gönüllükle ordusu ile Ayasofya'ya doğru ilerler. Yolda hiçbir şekilde ne bir gurur ne insanlara tepeden bakma ne de bir zalim hükümdar görünümü aksettirmiştir. Daha ötesinde askerlerine de yağma ve zulüm yaptırtmamıştır.
Ayasofya’ya vardığında, o büyük kiliseye sığınan halkından papazlarından aristokratlarına varıncaya kadar Bizans halkı endişe ile Fatih’in kendilerine nasıl bir tutum sergileyeceğini ve ne yapacaklarını bekliyorlardı. Başta büyük rütbeli papazlar, keşişler olmak üzere bütün halk padişahın atının ayaklarına ağlayarak kapanırlar. O zamanlarda bir hükümdar, bir şehri zapt ettiği zaman orayı askerlerine yağma ettirirdi. Bizanslılar da bunu bekliyorlardı fakat büyük Türk sultanı bu yerlerde sürünen Bizanslılara şu şahane sözleri söylemiştir:
“Kalkınız ve müsterih olunuz. Ben Sultan Mehmet; hepinize söylüyorum ki, bu andan itibaren ne hürriyetleriniz ne de hayatlarınız hakkında gazab-ı şahanemden korkmayınız. Kimsenin malı yağma edilmeyecektir. Kimseye zulüm yapılmayacaktır. Hiç kimse dini inanışlarından dolayı cezalandırılmayacaktır.” Bu şahane müsamaha Rumları şaşırttı. Bu ne büyük kumandandı! Bu ne inanılmaz sözlerdi!
Bu iki yaşanan olay gösteriyor ki fethin ötesinde büyük bir sır perdesi bulunmaktadır. Bu sır perdesini Peygamberimizin hadisi ile aralayabiliriz. “Konstantiniyye (İstanbul) muhakkak fethedilecektir. Onu fetheden emîr ne güzel emirdir. Onu fetheden ordu ne güzel ordudur.”
Peygamberimizin methine nail olmak büyük bir meziyete, şan ve şerefe sahip olmak demektir. Tabi bu mübarek ve şahane methi hakketmek gerekir. Peygamberimiz, ancak hak eden kişiyi metheder. Fatih ve ordusu da methi fazlasıyla hak etmişlerdir. Çünkü Fatih, iyi bir padişah olmanın yanında iyi bir şair, mühendis, 6 dil bilecek kadar dil bilimcisi, İslami ilimlere vakıf alim ve zorba, zalim bir hükümdar olmaktan ziyade merhametli, halkına karşı şefkatli, değer kıymet bilen bir hükümdardır.
Fatih, bu kadar genç yaşta böyle büyük bir zafere başarıya ve karaktere sahip nasıl olmuştur? Tabii ki cevabımız; “İnanç, özveri, fedakârlık, gayret, azim, silah ordusunun yanında da dua ordusunu da yanından hiç eksik etmemiş savaşta askerleri ile birlikte zamanın büyük alimleri, şeyhleri Akşemsettin, Molla Gürani gibi alimleri yanında bulundurarak maddi ve manevi güçleri yanında toplamıştır. Bunlara ek olarak halkın inanç ve özverilerini de eklendiği zaman fetih gerçekleşmiştir.” olacaktır.
Bu özelliklerin ötesinde Peygamberimizin methine nail olacak bir yapıya sahip olmak ve Allah’ın yardımını göz önünde bulundurmamız gerekmektedir. Tabi Allah’ın yardımına ve peygamberimizin methine mazhar olmak için büyük bir inanca sahip olmak gerekir. Fatih o kadar muazzam bir inanca sahipti ki İstanbul'un fethi ile yanıp tutuşuyordu. “Ya ben İstanbul'u alırım ya İstanbul beni alır.” diyerek bütün imkanlarını, bütün gücünü, çalışmasını, gayretini İstanbul'un fethi için sarf etmiştir. Şahi topunu icat etmiştir. Çevresindeki vezirler olmak üzere İstanbul fethedilmez boşa uğraşıyorsun sözleriyle fethi engellemeye çalışanlara karşı geri adım dahi atmamış, gemileri karadan yürütecek kadar büyük bir azim ve gayrete ve inanca sahip olarak gece gündüz hep fethi düşünmüştür. Daha çocukluğunda çocuklar saklambaç, yakalamaca gibi oyunlar oynarken O, İstanbul'un fethinin hayaliyle İstanbul'u fethetme oyunları oynuyordu.
Tabii ki bir de Allah'ın yardımını unutmamak gerek. Silah ordusunun yanında her zaman hazır bulunan dua ordusundaki alim ve şeyhlerin duasıyla Allah’ın yardımı gelmiştir. Nasıl Cenabı Allah, Bedir Savaşı öncesi Peygamberimizin “Ya Rabbi şu ordu mağlup olursa yeryüzünde sana ibadet edecek kimse kalmaz.” duası ile 3000 melek gönderip Bedir savaşı kazanıldıysa ve Çanakkale'de, 15 Temmuz'da ve diğer bütün zaferlerimizde hep Allah'ın yardımı geldiyse tabii ki İstanbul'un fethinde de Allah'ın yardımı gelmiş, kalplere, gönüllere savaş ruhu ve fetih inancını yüce Allah indirmiştir. Böylece bütün imkansızlıklara, zorluklara, zor şartlara rağmen 53 gün gibi kısa bir sürede o fethedilemez, alınamaz denilen, çağ kapayıp çağ açan fetih gerçekleşmiştir.
Fethin ötesi, Peygamberimizin hadisi ve Allah’ın yardımıdır. Önce bir şeyi gerçekleştirmek için bütün gücümüz gayretimizle çalışacağız. Alt yapıları ile destekleyeceğiz. Dua ile birlikte manevi bir güç elde edeceğiz ve sonrasında da Allah'ın yardımına müracaat edip duası makbul zatların duası ile Allah'ın yardımı olan üç saç ayağı inanç, dua, Allah’ın yardımı ile birlikte imkansızları gerçekleştireceğiz. Bunu her kalkıştığımız işte yaparsak başarı kaçınılmaz olur. Bilhassa İslam adına, Kur'an adına yapılan her işimizi bu üç saç ayağı üzerine kurarsak Allah’ın yardımı fazla fazla üzerimize rahmet olur yağar.
Allah, Peygamberimizin “Konstantiniyye (İstanbul) muhakkak fethedilecektir. Onu fetheden emîr ne güzel emirdir. Onu fetheden ordu ne güzel ordudur.” hadisi ile övgüsüne nail olmuş, fethin her bir kademesinde çalışmış olan başta Fatih Sultan Mehmet Han Hazretlerine, Akşemsettin ve diğer bütün alimlere hocalara ve ordumuza tabii ki hiçbir şekilde desteğini eksik etmeyen zamanın halkına Allah rahmet eylesin ve bizleri de onlarınki gibi bir ruha ve inanca sahip eyleyerek İslam’a fetihler yapmayı nasip etsin.
,
Mesut AKDAĞ