Bir Millet ve Destanı
Bir milleti millet yapan nedir diye soracak olursanız, tabii ki cevabımız tarihidir olacaktır. Tarih, bir milletin, kurdurduğu devletlerin mevcudiyetini devam ettirebilmeleri için akıttığı kan ve ilim, irfan, Kültür ve sosyal alanda kurmuş olduğu medeniyetidir. Bir milletin büyüklüğü tarihi kalemle değil mürekkebi kan diviti süngüyle yazılmışsa ve kitap sayfalarına değil gönüllere yazılmışsa masa üzerinde değil at üstünde yazılmışsa o milletin büyüklüğü anlaşılır.
Bir millet, tarihte ve günümüzde bağımsız devletler kurduysa ve bu devletleri kurarken nice bedeller ödenmişse, kanlar akıtılmışsa, büyük zaferler varsa ve bu kurduğu devletler diğer milletleri etkileyecek ve tarihin akışını değiştirecek medeniyetleri kurmuşsa işte bu millet büyük bir millettir. Bir milletin büyüklüğünü bu özelliklerden anlaşılacağı üzere bizim tarihimizde bu unsurlardan ziyadesiyle olduğundan milletimiz büyük bir millettir. Hatta dünyanın en büyük milletlerinden bundan daha ötesi tarihin en büyük milletiyiz.
Çünkü, tarihimize baktığımızda sayısız devletler kurmuşuz. Hint'ten Baltık’a kadar hatta dünyanın dört bir tarafında at koşturup devletler kurmuşuz ve nice devletleri batırmışız. Bir milletin büyük olma özelliklerinin yanında daha da büyük oluşunu tarihinde yaşanmış destanları olması sağlamaktadır. Ki bizim milletimizin tarihimizde de sayısız destanlarımız vardır. Malazgirt’inden Kurtuluş Savaşı'ndan. Çanakkale'sine varıncaya kadar sayamadığımız belki de tarihe kaydedilmeyen birçok destanlarımız vardır. Bu destanlar içerisinde en büyüğü Çanakkale destanıdır.
Çanakkale bir savaş değil hatta destan da değil. Çanakkale var oluşun haykırıldığı, bağımsızlığın bütün dünya duyurulduğu, işgale ve zulme karşı topyekûn durmanın ve bir millet olmanın simgesidir. Bu sebeple Çanakkale Destanı sadece tarih kitaplarında değil gönüllerimizde yazdığımız ve gönüllerimize yazarken tarihi bizzat yaşadığımız, gelecek nesillere de yaşatacağımız bir destandır.
Çanakkale, Bütün milli değerlerimizin doruğa çıktığı bir destandır.
Çanakkale, bir milletin yoktan imkanlar ortaya çıkardığı, bütün insansızlıklara, yokluklara karşı olurlar meydana getirdiği bir destandır.
Çanakkale, sadece bir işgale, sadece bir düşmana karşı koyma değil bütün dünyayı hegemonyaları ve sömürüleri altına almak isteyip dünyayı yok etmek isteyen istilacı zalimlerin zulümlerine “Dur!” deme direnişidir.
Çanakkale, Müslümanlığın son kalesi, hilafetin merkezi payitahta karşı bir set olmalıdır.
Çanakkale, “Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Fetih 48/7) Ayetinin işaretiyle yerde ve gökteki Allah'ın ordularının milletimizin yardımına koştuğu bir destandır. (Bunu başta İngiliz kaynakları ve bizim bizzat canlı kaynaklarından müşahede ettiğimiz olaylar ispat etmektedir. Bunun en meşhuru Seyit Onbaşıdır. Seyit Onbaşı ağırlığının 3 katı olan topu önce sırtlanıp kaldırarak merdivenlerden çıkartır. Ağır topu yuvasına yerleştirip en büyük İngiliz gemisi "Ocean" zırhlısını batırması Allah’ın yardımına en güzel örnektir.)
Ayrıca Seyit Onbaşı'nın bu olayı, Allah'ın en büyük ordusunun da apaçık delilidir. Allah'ın en büyük ordusu kalbimizdeki imandır. İman bize en büyük güç, kuvvet, dayanak sağlayan unsurdur. Çanakkale'de de en üst komutanından da en aşağı erine kadar hepsinde muazzam bir iman vardı. Bu imani duruş sayesinde Allah'ın da tabii ki yardımıyla birlikte Çanakkale sıradan bir savaş olmaktan çıkıp dünyanın en büyük en önemli en nadide bir destanına dönüşmüştür.
Evet, biz büyük bir milletiz bu millet olma ruhunu ve büyüklüğünü tarihimizden alıyoruz. Tarihimizde gururla ve iftiharla not düşürdüğümüz Çanakkale Destanı, dünya tarihinin altın sayfalarında yazılması ile tarihimize ve milletimize büyük bir güç ve kuvvet katıyor.
İşte bir millet olmak, millet olmak için tarihte bir destana sahip olmak. Biz bir milletiz, tarihte tarihimizle, destanlarımızla bilhassa Çanakkale Destanımızla ezelden beridir varız ve ebede kadar da olacağız.
Tüm şehitlerimizin ruhu şad olsun. Allah rahmet eylesin.
Mesut AKDAĞ